delilik sözleşmesi
UYUMSUZ(A) NOTLAR

Delilik Sözleşmesi 2 Yaşında

Delilik Sözleşmesi 2 yılını doldurdu. En başından beri benimle olan, aramıza sonradan katılan, yazılarımı okuyan, duygu dünyamı paylaşan, sosyal medya paylaşımlarıma beğeni ve yorumlar yapıp beni destekleyen herkese teşekkür etmek isterim. Doğal bir insani hal olarak, sesimin bir yerlerde duyulması beni mutlu ediyor. Bu bloğu ‘kendime hatırlatmalar’ yapmak için olduğu kadar; dogmalardan uzak bir anlam arayışında olan, kendine adil bir dış gözle bakabilen, doğanın tüm güzelliklerini sevip saygı duyan, insana din-ırk- cinsiyet gibi hiyerarşik damgalarla bakmayı reddeden ve hayatın her anında sorumluluğa ve değişime inananlarla ortak paydada buluşabilmek adına da açmıştım. Bu süreçte güzel insanlar tanıdım, değer içeren ortaklaşmalar içine girdim. Umarım bundan sonra da, hissettiğimiz tüm bıkkınlığa inat verimli paylaşımlar biriktiririz.

                                                   ***

Herkesin bir yaşam amacı vardır hayatta. Onu tüm zorluklara karşı dimdik tutan, düştüğünde kalkması için onu motive eden, yaşamın bir anlamının olduğunu hissetmesini sağlayan. Çünkü insan, anlam ihtiyacı içinde olan bir varlık olduğundan, anlam dünyası eksik kaldığında kolay sönümleniyor bu hayatta. Başka bir varlık sahne alıyor onun yerine. İnsanı ve tüm varoluşu inciten bir varlığa dönüşüyor. Bugün yaşadığımız tam olarak bu belki de.

Hayata yüklenen ya da hayatta aranan anlam, farklı şekillerde kurgulanır elbette. İnsanın doğuştan getirdikleriyle, sosyal öğrenmeyle biriktirdikleriyle, toplumsal ve siyasal yapıların dönüştürdüğü şekliyle, içinde bulunulan ortamdan alınan renklerle..  Ve tabi ki bir de seçme gücüyle, yani iradesiyle şekillenir anlam dünyası. Davranışlar ve edimlerle uygulamaya dökülen hayat kurgusu da, bu anlam dünyası etrafında belirginleşir. Duygu ve değerler ışığında yoğurulur anlam. Akıl ve vicdan ışığında süzülüp, damıtılır.

Bazen hedefleri, içsel dünyasından öyle uzaklaştırır ki insanı, peşinde koştuğu anlamın altında ezilir; koskoca yapılar içinde kaybolur. Hedef odaklı bir yaşamdır çünkü bize dayatılan. Hedefine ulaştığında insanı bir yenisine kurmak için kurgulanmıştır içine doğduğumuz yapılar; tıpkı bir makine gibi ya da üretim bandından çıkan benzer ürünler gibi kabul etmiştir insanı. Böyle bir sistemde bir yandan özgünlüğe niyetlenmek defolu imajı baştan kabullenmeyi gerektirirken; diğer yandan, ulaşıldığında erişilecek olan tatmin düzeyinin düşüklüğüne rağmen hedefe de erişim zorlaştırılmıştır. Oysa insanın asli donanımı, duygulardan yalıtılmış bir makine değildir; aksine duygu ve değer dünyası kocaman yer kaplar varlığında, o görse de görmezden gelse de.

İnsan, varsaydığımızdan daha çok sorumlu olan bitenden. Ve kendi rengini, kendi dokusunu bulmazdan evvel, içinde bulunduğu kabın şeklini almaya sandığımızdan daha fazla meyilli.  Bilinçli bir farkındalıkla bakmakla sorumludur insan bu yüzden, kendine ve içine doğduğu dünyaya. Sorgulama ihtiyacının diri tutulması elzem bu sebeple; bu sorgulamaya yöneltilen toplumsal yaptırımlara rağmen- bu yaptırımlara sorgulamanın klişeleştirilip gözden düşürülmesi de dahil olmak üzere.

                                    ***

Toplumdaki hızlı değişim, umutsuzluk, kamplaşma ve şiddet hali, hala sorgulama yetisini kaybetmemiş olanları epeydir fazlasıyla kaygılandırıyor. Masallarla kendini avutmayı seçenler sanki hiçbir şey kötüye gitmiyormuş gibi, her şey tam da olması gerektiği gibiymişçesine yaşamaya devam ederken, tüm illüzyonlara rağmen gerçeği görmeyi seçenler için süreç bambaşka işliyor. Değişimin farkında olanların içine düştüğü bu sıkışmışlık hali, kaygısı bol ve çokça umutsuz bir edilgenliğe sürüklüyor onları.  İşte böyle zamanlarda insanın kendi dünyasında kendi değerlerini sürdürebilmesi, kendi farkındalığını koruyabilmesi, sahip olduğu değerleri kaybetmemek için ve hatta zihinsel sağlığını korumak adına onları bir mantra gibi tekrarlaması işlevsel olabiliyor.

İşte bu yüzden bir mantra gibi tekrarlıyorum Delilik Sözleşmesi’nde insanlık hallerine yönelik sorgulamaları. Hem kendime hem de etkileşim kurabildiklerime bir hatırlatma olsun diye. Değer odaklı yaşanmışlıkların, yaşam tatlarını belirginleştiğine olan inancım nedeniyle bu tekrarlar. Kendi değerlerimizle toplumsal değerlerin çatışması durumunda yaşadığımız isyan, geri çekilme ve yalnızlık duygusunu paylaşmak için bu mantralar. Yaşadıklarımızın hiçbirimizin çıkarına olmadığı bu toplumsal uzlaşmazlık halinin, insanın kendi içsel dünyasına yabancılaşma halinin, gizli bir delilik sözleşmesi halinin bitmesi dileklerine küçük bir katkı olsun diye. 

Herkes bir anlam yüklüyor demiştik yaşama ve işte bu mantralar da benim anlam kurguma dahil. Özgürlük alanlarımız daraldıkça hareket kabiliyetimiz zayıflıyor ya, o fena dokunuyor insana. Alışmamız istenen kötü ve çirkin dünyanın insana hiç de iyi gelmeyeceğini unutmamak için yazıyorum. Çünkü alışmanın unutmak olduğuna inanıyorum. İnsanın duygu ve değer dünyasından ayrıştırılıp her anlamda bir itaat makinesi haline getirilmesine tüm ruhumla karşı olduğum için temel insani değerleri hatırlamak için yazıyorum. Habermas’ın tabiriyle ‘sistem dünyası’nın yaşamımı öğütmesine direnmek için yazıyorum. Çünkü bireysel iradeye, insanı insan yapan vicdan ve sağduyuya hala inanıyorum.  

Blogda yer alan kişisel dönüşüm yazıları daha iyi bir çalışan olmak, daha çok kazanan biri olmak ya da daha faydacı ve pırıltılı ilişkilere sahip olmak için benliğini makyajlamak isteyenlere yönelik değil. Onlar için çok daha profesyonel, çok daha eğitici pek çok kanal var zaten. Bu yazıların sebebi,  insanın kendi farkındalığını sağlamaksızın gerçek bir içsel tatmine, memnuniyete erişemeyeceğine ve sağlıklı toplumsal ilişkiler kuramayacağına olan bitmez tükenmez inancım. İnsan kendini dönüştürmediği sürece yaşama anlamlı bir katkı sunamaz ve toplumsal bozulmadan, bizi çileden çıkaran bu dengesizlik halinden kurtulamaz. Blogdaki toplumsal sorgulamalara gelince; onlar da eğilip bükülen gerçekliği küçük çapta da olsa geri itme çabasından ibaret.

                                     ***

Son olarak, birkaç cümle kişisel paylaşımda bulunmak isterim. İçe dönük biri olduğumu geç fark ettiğim için, yaşam kurgumu dışa dönük biri gibi planladığımı ve bunun için çabalarken çok yorulduğumu paylaşmıştım içe dönüklerle ilgili yazımda sizinle. Realist bir alan olan uluslararası ilişkiler ve siyaset alanında eğitim alıp bu alanda kurumsal işler yaparken içimdeki o bambaşka dünyanın -belki de naif- romantik- idealist olan dünyanın- etkisiyle epey zorlanıp hayat kurgumu değiştirdiğimi de anlatmıştım bir yerlerde. Onca geçen zamana rağmen, insanın inandığı doğrular üzerine yaşamasının mümkün olduğuna inananlardanım hala. Bununla ilgili deneyimlerimi oturup bir cesaretle paylaşmak isterdim bir etkileşim alanı yakaladığım an. Bu iki yıllık süreçte bu yönde bir adım atamadığımın farkındayım. Akademik ve düşünsel anlamda kendimi bildim bileli politize biri olarak, gündemi her saat takip eden bir vatandaş olarak ve ister istemez sahip olduğum politik farkındalığın getirdiği kasvetli hava içinden çıkıp sadece insana dair sivil bir dille yazabilmekte zorlandığımı da itiraf edeyim.

Bir konu daha var aslında; yazıyı buraya kadar okumuş olanlarınızla paylaşmak istediğim.  Popüler gündemi konu etmeyi, sosyal medya takipçilerini tutmayı, çokça etkileşim almayı falan, ya da daha geniş kitlelere ulaşmayı hala öğrenebilmiş değilim. Benlik sunumu konusundaki zayıflığım ya da rol benlik konusunda sistemle yeterince uyumlu olamamam nedeniyle belki de, yeterince geniş bir kitle olamadık sevgili uyumsuzlar. Benim sebep olduğum bu durumun beni yazı paylaşmaktan uzaklaştırdığını samimi şekilde itiraf etmeliyim. Delilik Sözleşmesi’nin bir yarısı kendim için hatırlatmalarsa, diğer yarısı duygusuzlaşan ve insani değerlerden uzaklaşılan bir atmosferde tedirgin olan duyarlı insanlarla bir etkileşim yakalayabilmek içindi oysa. Umuyorum sizde geri dönüş isteği oluşturacak tetikleyici konular üzerine daha fazla yazabilirim bundan sonrasında. Gündemin ağırlığının getirdiği kasveti kırabilecek duygu birliğine katkı sunabilirim umarım.

Anlam dünyamızın genişlediği, gerçeklik algılarımızın bozulmadığı, yaşadığımız dünyaya küçük de olsa güzel katkılar sunabileceğimiz, bizi ‘doğanın bir parçası olarak insan’ yapan değerlerimiz ışığında yaşayabileceğimiz umutlu zamanların gelmesi dileğiyle.      

Delilik Sözleşmesi

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir