DEVEKUŞU TERBİYECİSİ

Kolektif Narsisizm

‘Ne naristçe hareket’, ‘Galiba narsist mağduruyum’, ‘Herkes de bir kibir abidesi oldu yahu..’  Son yıllarda narsisizm mağdurları da, narsist farkındalığı da epeyce artmış görünüyor. Çok değil, bundan 4-5 yıl kadar önce gizli (sessiz) bir narsist mağduru olduğumu öğrendiğimde tam olarak neye maruz kaldığımı bilmek için yüklendiğim internet, bu konuda şu an olduğu kadar yoğun bir bilgi bombardımanı altında değildi henüz. Birkaç kişisel blog, birkaç psikoloji sitesi dışında narsisizm bugünkü kadar online olmadığından, sağlam psikoloji kaynaklarından oluşan bir külliyat devirdiğimi hatırlıyorum o zamanlarda. Sonrasında ise malum, narsistler ve narsisizm, en popüler konulardan biri haline geldi. Artık Yunan mitolojisindeki Narkissos ve Echo’nun hikayesini hepimiz bildiğimize göre, narsisizmin toplumsal yansımaları üzerine dikkat kesilmenin vakti gelmiş olmalı.

Dünyanın her zaman gücün ve güçlünün üzerinde şekillendiği doğrudur. Ancak bugünün dünyasına genel bir bakış attığımızda güçlü görünmenin, tahakküm kurmanın bu denli normalleştiği, küçük bir çıkar için de olsa insan ilişkilerinin bu kadar pervasızca es geçildiği bir dönem olmasa gerek diye düşünüyor insan. Neoliberalizmin piyasa ekonomisini tekrar diriltmek için bireysel rekabeti, oyunun ilk kuralı olarak yazmasının bunda payı büyük elbette. Bir tür sıfır toplamlı oyunla- sen kazanırsan ben kaybederim- yürüyen bir zihin yapısı, küreselleşmenin avantajlarını kullanarak dünyanın her köşesine yayılmış durumda.

Başarı ve güç en önemli insani değer haline gelince, mantık dışı ve hatta insanlık dışı addettiğimiz birçok olaya maruz kalabiliyoruz. Ötekini yok sayan ya da sadece kendi varoluşunu üzerinde inşa ettiği bir araç, bir nesne olarak görme halinin arttığı bu narsistik kasırga bir kenarda dursun, bu yazıda akademik literatürde kolektif narsisizm olarak kullanılan kavramı tartışalım.

Kolektif Narsisizm Literatürü

Öncelikle her fırsatta belirttiğim gibi, insanın büyük yapıların altında ezilmeye mahkum, edilgen ve zavallı bir varlık olduğu anlatısına inanmıyorum. Sistemin bireyi etkilediği kadar bireyin de sistemi ve yapıları belirlemede etkin gücü olduğunu hep savunuyorum. Kolektif narsisizm, tam da böyle karşılıklı olarak birbirini besleyen bir olgu aslında. Ve ‘grup narsisizmi’ kavramının, çalışmalarında her daim psikolojiyi sosyolojiye eklemlemiş biri olarak Erich Fromm’dan gelmesi şaşırtıcı değil. Zaten kolektif narsisizm, toplumsal psikoloji ve iktidar sorununa dahil bir konu.

Fromm, egosu fazlaca şişkin ve ortalama bir insan için fazlaca fantezi dünyasında yaşayan Hitler’in tüm dünyayı bir anda değiştirmesi üzerine kapitalizm ve modernizmin göründüğü kadar özgür bir dünya sunmadığından hareketle yapılan çalışmalarıyla bilinen Frankfurt Okulu’ndan. Fromm’un Özgürlükten Kaçış kitabında totalitarizmin toplumda destek görmesinin nedenlerini incelerken yaptığı ‘lider ve toplum arasındaki mazoşist-sadist uyumu’ analizi oldukça dikkat çekici. Benzer anlatılar Arendt’in Totalitarizmin Kaynakları’nda da mevcut. Daha sonra Lasch, Narsisizm Kültürü adlı kitabında küresel kapitalizmin bencil bireyciliği, rekabeti, başarıyı ve gücü en öne koyan yapısının toplumsal bir narsisizme yol açtığını ileri sürdü. Yakın zamanda ise Hirigoyen, Narsistler İktidarda kitabında Trump iktidarının Amerikan toplumunun narsistleşmesinin bir ürünü olduğunu savundu.  Son olarak Wardetzki’nin Narsisizm, Ayartma ve İktidar kitabını da ekleyerek literatürdeki belli başlı kaynakları sıralamış olayım. 

Kolektif Narsisizm Nedir?

Kişinin, ait olduğu grubun üstün olduğuna ve bu üstünlüklerin de grup dışındakiler tarafından tam olarak anlaşılmadığına inanması olarak tanımlanıyor kolektif narsisizm. Konu, özellikle radikal hareketler ve terör bağlamında işlevsel bulunarak bilimsel bir kolektif narsisizm ölçeği bile hazırlanmış. Bu ölçeğe göre kişi, ait olduğu din, ırk, etnik grup, cinsiyet, ideoloji, tarikat ve hatta futbol takımına yönelik bir grup narisisizmi geliştirebiliyor. 

Kolektif narsisizm, tıpkı bir kişilik bozukluğu olan narisisizmde olduğu gibi derinlerde yer alan değersizlik duygusundan kaynaklanıyor. Narisist grubun tarihinde incinmişlik, aşağılanmışlık ve yetersizlik duygusu oluşturacak olaylar nedeniyle grup kimliği tıpkı bir narsistinki gibi imgesel olarak şişiriliyor. Mevcut yaralar abartılı bir ego imgesiyle kapatılıyor. Bir nevi savunma mekanizması olarak gerçeklikten toplu bir şekilde kopuluyor.  Bu gerçek dışılıkla grup kendisini olduğundan daha üstün, daha zeki, daha başarılı görüyor. Grup dışındakiler düşman ve grubu alaşağı etmek isteyen hainler olarak kodlanıyor zihinlerde. Her şey bir kenara bırakılmış da dünya bu topluluğu yok etmek için bir araya gelmiş imajı yaratılıyor. Bu savunmacı ve paranoyak yan, narsisizmin en belirgin özelliklerinden. Öyle ya, bir narsist de tıpkı bu şekilde önemli ve değerli görür yaralı benliğini.

Herkes Bize Düşman

Kolektif narsisizmin temelinde yatan ‘herkes bize düşman’ algısı, intikam duygusu ile topluluğa bir devinim kazandırır. Bu intikam duygusu en çok komplo teorilerinden beslenir. Toplumun kendine bakış açısı, çeşitli mitler ve anlatılarla güçlendirilir. Dış düşman algısı grubun konsolide olması açısından çok önemli yer taşısa da bu tarz toplulukların kendi içinde kenetlendiği pek söylenemez. Yani grup içi sadakat de pek görülmez. Özellikle topluluğun imgesini eleştiren topluluk üyelerine aşırı bir tepki gösterilir. Onlar su katılmamış hainlerdir. Eleştiriye bu denli kapalı oluşları, narsistin eleştiriyi bir benlik sorunu haline getirmesiyle birebir aynıdır. Zira her iki durumda da inşa edilen derme çatma imajın ardında büyük bir özgüvensizlik vardır. Eleştiriler, grubun derinlerinde saklı olan utanç ve yetersizliği hatırlattığından hemen susturulmak istenir. Tıpkı klinik bir narsistin dünyasında olduğu gibi, narsistik bir kırılma yaşanmasın diye.

Kolektif narsisizmin patolojik narsistle birebir benzerliklerinden biri de empati yoksunluğudur. Bir narsist nasıl ki kendinden başka olanı kendi amaçlarına hizmet eden bir araçtan ibaret görüyorsa, narsist topluluklar da  ‘öteki’ olanı varlığı kendinden menkul ayrı bir varoluş olarak değil de, varlıklarının bir uzantısı ya da aracı olarak görür. Kendilerini daha üstün hissetmek için ‘aşağıda, önemsiz, günahkar, dışlanmış’ gördükleri ötekiler vardır hep. Bu yüzden narsist topluluklar farklılıkların bir arada yaşayabileceğine asla inanmaz. Zaten onlara göre farklı ve eşit bir oluş da yoktur.

Diğer yandan bir Narkisoss’un Echo’ya ihtiyacı vardır malum. Sesinin duyulması için kendine alkış tutması gereken bir araca; narsistin varlığının kanıtı olan bir tamamlayıcı unsura ihtiyacı vardır. İşte bu durum da bize toplum-lider ilişkisi üzerine bir şeyler anlatıyor.

Toplum-Lider İlişkisi

Hirigoyen’in savunduğu gibi narsistleşen toplumlar narsist iktidarları mı seçiyor yoksa Fromm’un anlatısında olduğu gibi lider ve toplum arasında Narkissoss ve Echo uyumu mu var? Sanırım her ikisi de mümkün ve birbirini besleyen bir döngü takip ediyor gibi. Her kurban, içinde zalim olma potansiyeli taşıyor nihayetinde.

Konunun çıkış noktası olan Hitler Almanya’sına baktığımızda, I. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmış, ulus gururları örselenmiş, özgüvenleri yerle bir olmuş yaralı bir toplum görürüz. Tüm dünyayı düşman olarak gören bu incinmiş halkın, kendilerine tüm yaralarını sarmayı ve onları şanlı tarihlerine yaraşır bir onur kazandırmayı vaat eden bir liderin peşinden gitmesi toplumsal psikolojiyle açıklandığında makul görülebilir. Bu lider her ne kadar kimsenin aklına gelmeyecek planlarla, uçuk kaçık hayallerle gelse de, yeşerttiği umut tam da halkın kolektif benliğinin yara aldığı yerden. Wardetzki böyle hayalci liderlerin toplum desteği kazanmasını ‘narsistik ayartma’ olarak adlandırıyor. Narsist bir lider de, kendilik kırılmasını halkından aldığı destekle onarıyor. Tam bir kazan-kazan oyunu ya da Narkissos-Echo birlikteliği böyle başlıyor.

Narkissos- Echo birlikteliğinde, Echo olarak halk, liderin sesini yankılıyor. Bu yankıda, toplum da lider de kendi varoluşunu buluyor: Yankı odaları ve gerçeklikten kopuş. Yarattıkları bu imgesel dünyanın gerçeklerine, yani kendi gerçeklerine aykırı olan sesler onlar için bir eleştiri değil de, varoluşlarına karşı düşmanca bir başkaldırı olarak algılanıyor. Bu yüzden tüm çatlak sesler susturuluyor. İnandıkları abartılı üstünlükleriyle bezeli dünyalarında bir çeşit sanal varoluş yaşıyorlar. Ancak bu durum, gücü elinde tutan iktidarın eylemlerinin gerçek dünyadaki yıkıcılığına o kadar da tozpembe yansımıyor.

Güce Duyulan Özlem

Güçlü bir lidere duyulan özlem, der Wardetzki, çocuksu şekilde güçlü baba isteğine dayanma ihtiyacını yansıtır. Lider ve toplum arasındaki bu bağ, narsist ve mağdurun simbiyotik ilişkisinde de gözleniyor. Onay arayıcı şemaya sahip mağdur, alacağı onay için aslında yüksek bir bedel ödemeyi de göze alıyor. 

Narsist iktidarlar, imgesel dünyalarını canlı tutmak için grandiyöz söylemler, davranışlar ve planlar içine giriyor. Echo olan toplum ise, kendi varoluşunu liderin bu heybetli ve yıkılmaz halinde bulduğu için bu liderin bir insan olduğuna ve hata yapabileceğine, hata yaparsa değiştirilebileceğine inanmak dahi istemiyor. Böylece bir nevi Tanrı-kral tahayyülü yerleşiyor zihinlere. Bu özümseme, içkin olma halinde Tanrı-kral ne kadar güçlüyse kendileri de o denli güçleniyor ve yaralı benlikleri o kadar ‘iyileşiyor’.       

Kolektif Narsisizmin Zararları

İnsanlar nasıl bir başkasını kolayca aşağılar, yok sayar, hatta düşmanca katleder? Black Mirror’ın ‘Man Against Fire’ bölümünde, zararsız insanları katledebilsinler diye savaşan askerlerin beyinlerine karşı tarafı canavarımsı yaratıklar gibi gösteren bir çip yerleştiriliyordu ya. Kolektif narsisizmin etkisi tam da böyle bir çip etkisi işte. Her türlü şiddeti, katliamı, adaletsizliği rasyonel hale getirebilecek türden bir Lucifer etkisi.

Dayandıkları, kutsal saydıkları davalar öyle hastalıklı olabiliyor ki narsistik grupların, dünyada sadece kendilerinin yaşama hakkı olduğuna öyle inanıyorlar ki bu insanlar, insanlık dışı saydığımız her edimi bir ‘kutsal’a dayandırıp kolayca uygulayabiliyorlar. Çünkü onlara zamanında haksızlık yapılmıştı. Yeterince değer görmemişlerdi ve aşağılanmışlardı. Böyle inanıyorlar içten içe. Üstelik inandıkları din ya da ait oldukları ırk ya da etnisite, belki de cinsiyet zihinlerinde öyle yüce ki, onlardan olmayan herkes önlerinde eğilmeli, ulu varlıklarını saygıyla selamlamalı.

Tüm bunlar sağlıklı bireylere ne kadar saçma ve uçuk geliyorsa, birtakım insanların varoluşları böyle anlatılara dayalı. Bu yüzden gücü eline geçirdiğinde diğerini bir kaşık suda boğacak, kılıçtan geçirecek, birilerinin kan banyolarında yıkanacak kişiler var. İşte bu yüzden zihin dünyamızda bir mantık çerçevesine oturtulması zor olan, toplumu mevcut dengesinden çekip çıkartan, insanı acı ve çaresizlikle bir donuklaşma ve yabancılaşma hissine sürükleyen bir yığın olay ve durum deneyimlenebiliyor.

Kolektif bir narsisizm içine düşmüş toplumlar, bir bakıma yaradan beslenen toplumlar, mağduriyet hislerini kutsal bir kurban olduklarına inanarak baskılıyor ve bu baskıdan doğan intikam duygusuna tutunarak kolayca manipüle edilir hale gelebiliyorlar.  Bu sebeple tarih de, günümüz dünyası da geçmiş travmalardan beslenen, bu travmaları kutsal bir nefrete dönüştürmeyi başarmış topluluklar ve liderlerle dolu. Onların travmatik dünyasında adalet, eşitlik, bir arada yaşamak da yok; kendilerinden farklı olanın yaşam hakkı da.

Ne yapmalı?

Kolektif narsisizm, tarihi etkileyecek uluslararası olaylara imza atan uluslardan, hemşeriliğin tadını kaçıran küçük gruplara kadar geniş ölçekte tüm toplumsal grupları etkileyebiliyor. Bir grubun diğerine üstün olduğunu kabul eden her hangi bir inanç yapısı, gruba aidiyet ihtiyacının ötesine geçmiş saldırgan ve tahakküm kuran şişirilmiş bir grup bilinci ve hepsinden önemlisi benliğini grubun içinde eritme davranışı oldukça tehlikeli görünüyor.

Kanımca sadece insan olmanın ya da sadece vatandaş olmanın yetmediği; hep bir ötesinde ayrılıkçı ve üstünlük kurma ihtiyacıyla donanmış bir makbul sınıf kurma çabasının altında yatan yaralı ve incinmiş benlikleri görmek, farkındalık için iyi bir başlangıç olabilir. Öte yandan, içine doğduğumuz dünyanın verileri ne kadar gerçek? Herkes hayatında bir kez de olsa sorgulamalı etrafındaki tüm anlatıları.

Vitrinde bir savunma mekanizması olarak illaki duran kibir, kolektif narsisizm için dikkat kesilmemiz gereken bir uyarı olarak alınabilir. Ayrıca yoksunluk ve dışlanmayla ilerleyen süreçlerin zalim yaratma konusundaki payı da toplumsal gerçeklik olarak akılda tutulmalı. Ama her şeyden önemlisi, çocuklarımıza içi kof bir aidiyet bilincinden önce kendi olmaları için, birey olmaları için ve onlara başkalarının da bu dünyada var olduklarını kabul edecek sağlıklı bir benlik algısı kazandırmak için daha çok çaba sarf etmeli.

Kolektif narsisizm için kaynak önerileri:

-Fromm; Özgürlükten Kaçış

-Arendt; Totalitarizmin Kaynakları

-Lasch; Narsisizm Kültürü

– Hirigoyen; Narsistler İktidarda

-Wardetzki; Siyasette ve Toplumda Narsisizm, Ayartma ve İktidar

Görsel: San Fermin Pamplona

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir