kritik eşik
UYUMSUZ(A) NOTLAR

Kritik Eşikler

Hep bir beklenti içinde insan. Değişime açılan umut dolu bir kapının önünde bir bekleyiş içinde. Çünkü değişmezse eğer bir şeyler, hiçbir sızıntı barındırmayan su birikintisinin, öyle durup dururken kirlenmesi gibi kirleniyor insan. Değişmezse, çürüyor.

Beklenti, bazen aktif bir bekleyiş; kişinin sürece dahil olduğu. Emek verdiği bir şeyi tamamlaması gibi. Eliyle yeni şeyler inşa etmesi kadar somut ve doyurucu. İçinde çok miktarda umut barındıran. Tüm fizik kurallarının ve de evrenin tüm psişik enerjilerinin o değişimin olması yönünde sanki taahhüt verip bir de o çabaya eşlik ettiği sözüm ona determinist bir bekleyiş. 

Yine de insan, kendi çabasına inandığı aktif bir bekleyiş yerine bilinmez bir beklentiye meyyal buluyor kendini, zor zamanlarda.  Beklediği şeyin ne olduğunu bilmeden, yine de gelmesi mutlak bir zorunluluk olduğuna inanılan bir değişim için beklemek bu. Bir kritik eşik beklentisi: Kritik bir eşik geçilecek ve de her şey daha iyi olacak gibi bir bekleyiş. Dile getirilmeyen, zihinde tasarlandığı yerde şekillenen, büyüyen ve büyüdükçe tanımlaması zorlaşan bir bekleyiş. O kritik eşik aşılacak ve sanki öyle bir şey olacak ki yaşamı düzene girecek insanın. Sanki öyle bir şey olacak ki, yaşamı bambaşka bir yöne gidecek. Sanki öyle bir şey olacak ki, yaşamı işte o zaman başlayacak. Beklediği eşiğin aşılması için neyi feda etmesi ya da ne şekilde çabalaması gerektiğini bilmeden beklemek bu.

***

Kritik eşikler olduğuna inanıyor insan hayatında, için için sezinlediği ama renk vermediği. Atlaması gerektiğine gönülden inandığı kritik eşikler bunlar. Tanımlayamasa da gizemli bir bilişle bildiği. Yine de, değişimin ona neler getireceği hakkında hisleri olan. O kritik eşik aşıldığında sabahları daha kolay uyanacak mesela. Varlığını daha geniş yayacak etrafa. Söylediği sözler tam yerini bulacak. Daha kolay nefes alacağı kesin böyle bir durumda. Belki daha çok lezzet alacak yediklerinden. Yolda yürürken merhaba demek gelecek içinden, göz göze geldiği o hiç tanımadığı insana. Duvarda güneşlenen kediyi okşayacak hiç sebepsiz. Günü daha iyi geçsin diye değil, günü zaten iyi geçtiğinden.

Aşılması gereken kritik eşikler var insanın zihninde. Sanki büyülü bir şey olacak ve ne o artık eski o olacak ne de dünya. Gücü yetecek, değişmek ve değiştirmek için. Bu kritik eşik aşıldığında insan, o kadar da az olmayacak. İçini her yokladığında en az bir keşke ve bir tane de endişeyle karşılaşmayacak. Varoluşundan memnun, tam da olması gerektiği yerde ve tam da olması gerektiği şekliyle olduğu inancını duyumsayacak.

Bir bayrak yarışında, bayrağı devralmayı bekleyen bir koşucu gibi beklemeyecek insan, o kritik eşik aşıldığında. Yaşamın tam da bugün olduğunu anlatan masallara, ‘ama nasıl’ diye iç geçirmeyecek. Artık sıranın kendisine gelmesini beklemekten yorulup izleyici koltuğuna ilişerek sahneyi seyretmekle yetinen o kişi olmayacak.

Mucizevi bir kritik eşik bekliyor insan. Bu bekleyiş hissini kazdığımızda, karşımıza binlerce yıllık Mesih beklentisi çıkan bir bekleyiş bu. Büyülü bir kurtarıcının gelip tüm halkı kurtarması kadar efsanevi bir bekleyiş. Varoluşunu fazlaca önemseyen kibirli ve cüretkar bir bekleyiş. Bozulan oyuncağını tamir etmesi için bir yetişkine yalvaran gözlerle bakan sabırsız bir çocuk bekleyişi; kaderciliğin dünyevileşmiş hali bu kritik eşik bekleyişi. 

***

Gerçekleşmesi umulan o kritik eşiği aşma beklentisi, yaşam alanı her gün ama her gün daraltılmasına rağmen insana eyvallah ettiren. Reddetme gücünü unutturan. Sadece uslu uslu beklediğinde ödüllendirileceğine inanan bir çocuğa dönüştüren onu, ağır ağır. O kritik eşiğin hiç gelmeyecek olduğunu ima edenlere küstüren. İnsanı eylemden, eyleme halinden alıkoyan bir afyon gibi bu kritik eşik beklentisi.

Hayatta biraz sevdiğimiz, biraz da sevmediğimiz şeyler olur da bu döngü şaşmaksızın devam eder inancı gibi; ‘çok güldük, ağlayacağız’ beklentisinin tersi de mümkün gelir insana. Karanlık anlar ne kadar koyuysa, gün doğumu o kadar yakındır gibi bir inanç. Fırtınalı bir günde, her yer ters yüz olmuşken güneşin açacağını ve o şeylerin tekrar yerli yerine oturacağını beklemek gibi. Ya da sel sularının önünde sonunda toprağa karışacağını bilmek gibi. İnsan hiçbir şey yapmasa da çevresinde değişen onca şey gibi. Ama insanın yön vermesi beklenen hayatı, doğa olayları gibi iç ferahlatıcı bir belirlenimcilikte değil. İstemeden bu dünyaya fırlatılmamız dışında doğumdan ölüme kadar süren yaşamımız, istemeden bize verilmiş olan içkin ve değişmez parçamız olan sorumluluğumuzun ellerinde.

Bu kritik eşik, söze dökülmeden zihinlerde kaldığı sürece umudun verdiği eylemlilik hali uzaklaşıyor insandan. Bu kritik eşik beklentisi gizemini koruduğu sürece zehirliyor insanı. Umut değil bu beklenti zira, umut aktif bir beklentidir ve ayrıca davranışlara, çabaya yansıyan bir eylemsel duruş. Kritik eşik tahayyülü ise, yapabilecekken yapamadıklarımızın inanılası bir bahanesi.  İnsanın hayatı kendi kendisine yasaklaması. Kendine biçilen sınırları sorgusuz sualsiz kabulü. Her koşulda insanı boyun eğdiren, her şeyden ve herkesten bir şey uman bir dilenci haline getiren. Emanet hayatlar giydiren, ona ait olmasa da onunmuş gibi duran üzerinde.

***

O kritik eşik hiç gelmeyecek. Nesilden nesile aktarılan bu bekleyiş, kader olup dolansa da insanın boynuna.  Çaresizlik hissiyle can havliyle sarıldığı kritik eşik beklentisinin, onu oyalayarak daha aşağıya çektiğini, daha da küçülttüğünü bile bile ya da hiç fark etmeden. Zor zamanların direnç yüklü tütsülü mucizeleri insana ne kadar güzel gelse de; o kritik eşik hiç gelmeyecek. Beklentiler zenginleştirse de insanı, varoluşu yaptıklarından ibaret çünkü. Yaşamı da kendi şekillendirdiği bir kader.

Yine de insan, öleceğini bilen bir canlı olmakla birlikte, o kritik eşiği geçmeden ölümün gelme ihtimaline bir türlü inanmıyor. Daha yaşayacak ve yapacak çok şey var çünkü. Bu olmamışlık, bu bitmemişlik, bu tamamlanmamışlık halini sevmiyor, kendine yakıştıramıyor o yüzden.  Ve fakat istemese de büyüyüp yaş alan insan, kendi istemediği sürece hayatını güzelleştiremiyor. Kaderi, varoluşunu parlatmayı umduğu kritik bir eşiğe değil de, sorumluluğuna bağlı olduğundan.

Görsel: Carmela Dinardo

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir