mikrososyoloji
DEVEKUŞU TERBİYECİSİ

Mikrososyoloji Nedir?

Mikrososyoloji, toplumu incelerken bireyler arası etkileşimleri, günlük yaşam deneyimlerini, yüz yüze ilişkileri, bireyler ya da küçük gruplar arasındaki küçük çaplı iletişimleri ele alan bir yaklaşımdır. Bir diğer deyişle, topluma büyük ölçekli bakan, genel resmi görmeye çalışan; sosyal, politik ve ekonomik yapıları ve değişimleri inceleyen makrososyolojik yaklaşımın tam tersidir.

Mikrososyoloji, toplumdaki küçük örneklerden yola çıkarak tümevarımcı bir perspektifle toplum modelini irdeler. Temel makrososyolojik yaklaşımların, bireyi ve bireylerarası etkileşimleri ihmal etmesini ve bireyin ve etkileşimlerinin devasa toplumsal yapılar altında görünmez hale gelmesini eleştirir. Mikrososyolojinin bu itirazı hiç de haksız değildir; öyle ki, toplumun hal ve gidişatında bireylerin tutum ve edimlerinin etkisi, salt psikolojiye bırakılamayacak kadar sosyolojik bir konudur.   

Toplum çalışmalarında bireye iade-i itibar

Bireyin bir yandan sürekli altında ezilip şikayet ettiği, diğer yandan kendisini özgürleştirip sorumluluk almayı reddedecek kadar bağımlı olduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıların ve olguların kendi kaderini bu denli etkilediği inancında makro ölçekli bakışın etkisi büyük. Mikrososyolojiyi övmek için makrososyolojiyi yerdiğim düşünülmesin. Pek tabi, makro ve mikro bakış açısı sosyolojik düşünmenin birbirini tamamlayan iki yüzü. Altını çizmek istediğim konu; bireysel duruşun, küçük çaplı etkileşimlerin toplumsal yapıya olan etkisinin büyüklüğünün kavranması gereken bir gündemimizin olması.

Toplumsal rahatsızlıkları dile getirirken hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimize olan inanç, dünya yansa umurunda olmayan duyarsızlardan tutun da her acı verici olayda gözleri dolan, ama elden ne gelir ki diye vicdanını rahatlatan pasif iyilere kadar herkesi sarıp sarmalamış durumda. Gelenekler kırılamaz, genel geçer değerler değişmez, yaygın kötülükler tersine çevrilemez çünkü hepsi toplumsallaşmıştır. Yani bu toplum böyledir, sistem böyledir ön kabulünde bireysel acziyet hissimiz de, bunun tamamlayıcısı olan sorumluluğu ‘yüce güçler’e atma kurnazlığımız da rasyonel değil. Bu durumun rasyonellikten uzak olduğunu, yerleşik yapı ve olguların bizi dönüştürmekte sınırsız gücünün olmadığını, aksine esasen o büyük yapıları oluşturan aktörün, yani bireyin bu yapıda oldukça aktif bir bileşen olduğunu hatırlatması açısından önemli mikrososyolojik bakış. Anahtar kelimemiz de sosyal etkileşim.

Her ne kadar kurucu ve temsilci isimler farklı olsa da, sosyolojinin mikro perspektifine göz dikenleri etkileyen iki önemli isim Weber ve Simmel. Weber’in toplumsal eylemi öne çıkaran görüşleri ve pozitivist sosyolojinin karşısında yorumlayıcı anlayışı benimsemesi mikrososyoloji kuramını büyük ölçüde etkiledi. Weber kadar tanınmasa da sosyolojinin kurucu isimlerinden olan Simmel’in de mikrososyoloji üzerinde ciddi ölçüde etkisi bulunuyor. Birey mi toplumu, toplum mu bireyi etkiler sorunsalına, Simmel’in ‘etkileşim hepsini etkiler’ yanıtı hem kullanışlı hem de akılcıdır. Bu bağlamda Simmel’in birey-toplum arasındaki etkileşimi irdeleyen analizleri sosyoloji bilimine etkin bir kazanım sunduğu kadar mikrososyolojiye de rehberlik etmiştir.  

 Sembolik Etkileşimcilik

Mikrososyoloji deyince sembolik etkileşimcilik, sembolik etkileşim deyince de kurucu George Herbert Mead ve Blumer’den bahsetmeden olmaz. Sembolik etkileşimcilik, büyük ölçekli yaklaşımların bireysel edimleri ihmal eden yönünü eleştirerek makrososyolojiye bir alternatif olarak ortaya çıktı.  

Sembolik etkileşimcilik, gündelik yaşamdaki karşılaşmaların ya da etkileşimlerin, bireyin dünyaya ve dolayısıyla toplumsal yapılara ve olgulara yönelik algılarını oluşturmada temel etken olduğunu savunuyor. Başka bir deyişle, toplumsal yapılar ve ilişkiler anlaşılmak isteniyorsa, bireylerarası küçük çaptaki ilişkilerin incelenmesi gerektiği fikrinden yola çıkılıyor. Bu yaklaşım ayrıca,  bireyin toplumla ilişkisinin dil ve jestler ya da semboller üzerinden gerçekleştiğini ileri sürerek ‘benlik ve toplum’ arasındaki ilişkiyi merkez alıyor. Bir bakıma birey ve topluma arasındaki ilişkiye odaklanan sosyalpsikoloji ile el ele yürüyor.

Sosyal etkileşimciliğin kurucularından Mead, bireylerin nesnelere yüklediği anlamın sosyal bir süreç olduğunu savunurken, Blumer de anlamlı eyleme yaptığı vurguyla makro boyuttaki toplumsal yapılar üzerinden yapılan genellemeleri, bireyin toplumdaki rolünün görmezden gelmesi sebebiyle eleştiriyor. Nitekim, iddia edilenin aksine, birey toplumsal eylemi dönüştürebilecek kadar aktif ve özgür.

Mikrososyoloji’ye katkıları açısından Cooley’i ve Goffman’ı da hatırlamak gerek.  Cooley’in ‘ayna benlik’ kavramı, kendimizi başkalarının bizi nasıl gördüğü hakkındaki algımıza göre tanımladığımızı anlatıyor. Cooley’in ‘benlik ve toplum ikiz kardeş gibidir’ yaklaşımı, bize birey-toplum arasındaki etkileşimin boyutunu sunuyor. Diğer yandan Goffman ise ‘gündelik yaşamda benliğin sunumu’ ve ‘damga’ yaklaşımlarıyla; anlamların insan etkileşimleri sonucu doğduğu, yüceltmenin ve itibarsızlaştırmanın aslında bireylerin elinden çıktığına ve yayıldığına işaret etmesi açısından önem arz ediyor.

Topluma Mikro Ölçekte Bakmak Neden Önemli?

Her şeyden önce mikrososyoloji; bireye sahip olduğu yetileri, etkileşim gücünü, anlam kazandırma yoluyla şeyleri, olayları, ilişkileri nasıl dönüştürebildiğini hatırlatıyor. Bu durum başlı başına insanın kendini tanıyarak, kendi eliyle yarattığı tüm o -beğenmediği- kurguların ardında yatanın yine kendisi olduğunu haykırıyor.  

Topluma katı pozitivist bir bakışla değil de, öznel ve yorumlayıcı bir perspektiften bakışı, doğa olaylarının öngörülebilir belirlenimciliğini toplumsal yapı ve olgulara aktarmasına karşı çıkarak bir bakıma ‘kaderciliğin’ her türünü yadsımanın kapısını aralıyor. Böylelikle, farklı kültürel atmosferlerde aynı mesihin beklenmesi yerine insanın denkleme aktif katılabileceği umudunu çoğaltıyor.

Bireyin pasif, nesnel ve tamamen yapılar tarafından determine edilmesine karşı duruşu; insanın içinde bulunduğu yapıları değiştirebilecek aktif ve öznel özelliğine dikkat çekmesiyle bir anlamda bireye hak ve özgürlükleriyle birlikte sorumluluklarını da yükleyerek gönlümüzü fethediyor.

Benlik-toplumsal benlik, birey-toplum etkileşimi ve sembollere özel bir dikkat çekerek büyük ölçekli yapıları oluşturan atomize parçacıkların hem kendi görüntüsüne odaklanmasının önemini, hem de küçük çaplı ilişkilerin büyük ilişkiler ağını nasıl etkilediğini vurguluyor. Bu durum, özellikle günümüzde büyük sosyal, ekonomik, siyasi ağların altında kendi olmaktan çıkıp başka bir ‘şey’e dönüşen bireyin, sorumluluğunu da sürekli olarak atacağı bir görünmez el bulması kolaycılığına bir engel olarak duruyor.

Mikrososyoloji ayrıca toplum baskısı, gelenek, hukuk, eğitim, siyaset gibi soyut konular üzerinde dönen kısır döngüsel tartışmaların birey için kazançlı sonlanmamasının sebebinin yine bireyin kendisi olduğunu hatırlatıyor. Böylece Lucaks’ın ‘şeyleşme’ kavramı ile ifade ettiği gibi, şeyleşen ve böylece sönümlenen insanın kendi eliyle yarattığı heyulalar karşısında gizlemek istediği gücünü ortaya koyuyor.

Delilik Sözleşmesi

Kaynakça ve önerilen kaynaklar

Ritzer, Modern Sosyoloji Kuramları

Wallace, Çağdaş Sosyoloji Kuramları

Mead, Zihin, Benlik ve Toplum

Simmel, Bireysellik ve Kültür

Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir