yetenekli çocuk
OKU-İZLE

Yetenekli Çocuğun Dramı Üzerine Notlar

Yetenek.. Akla sadece olumlu anlamlar getiren bu avantajlı kelimeye yüklediği lanetli anlamla kalbimi çalmıştı birkaç yıl önce psikoterapist yazar Alice Miller. Yetenekli Çocuğun Dramı kitabı, çocuğun doğuştan getirdiği uyum sağlama yeteneğinin, sömürüye dayalı aile ilişkilerinde ona nasıl bir yetişkinlik hediye ettiğinin hikayesi.

‘Varoluşun ilk anından başlayarak, ‘o sıradaki hali ile ve olduğu gibi’ kabul edilip ciddiye alınmak çocuğun doğuştan gelen temel ihtiyacıdır’ diyor Miller. Olduğu gibi, yani duyguları, duyumları, izlenimleri ve tüm bunları dışa vurma biçimleriyle. Bu ortamı çocuğa tanıyan anne babalar- yani sağlıklı olanlar- çocuğa özerk bir birey olma şansı verenler, ki sayılarının azlığını tahmin etmek zor değil. Çoğunluksa, kendisi ihtiyaç ve duygusal yoksunluk içinde olan anne babalar. Doyumsuzluklarının ikamesini kendi çocukları üzerinden sağlayanlar. Alice Miller, bu tip anne babaların hem çocukları üzerinde, hem de toplumu şekillendirmede ne kadar belirleyici rol oynadıklarını anlatıyor kitabında.    

Çocuğa onun için hayati olan güvenilirlik, süreklilik ve tutarlılık verilmediğinde, anne babasının sevgisini garantileyen ancak yaşam boyunca kendisi olmasını engelleyen bir sahte benliğe bürünüyor. Şartlı sunulan sevgi ve ilgiyi hak etmek için müthiş bir uyum yeteneği geliştiren çocuk, büyüdüğünde istismara açık/yönelik ilişkilerin içinde buluyor kendini. Duygularından emin olamamak, onları inkar etmek, yüksek kaybetme korkusu, mükemmeliyetçilik, açık-gizli saldırganlık, alınganlık, utanç, suçluluk ve tedirginlik bu yetenekli çocuğun hayatı boyunca mücadele etmek zorunda kaldığı tabir yerindeyse lanetleri oluyor.

Duygusal yoksunluğun giderilmesinde çoğu aile çocukları kullanıyor. Hayatta kalabilmek için anne babaya muhtaç olan çocuğun çaresizliği ve zayıflığı karşısında maruz kaldığı fiziksel, psikolojik, duygusal istismar sadece o çocuğun tüm hayatını etki altına almıyor; çocuğun yaşamı boyunca etkileştiği herkese öyle ya da böyle tesir ediyor. Çocuklukta karşılaşılan acımasızlıkların bilinç dışına itilmesi diyor Miller, kişiyi başkalarının yaşamından öç almaya itiyor. İnsanlar geçmişte kendilerine yapılan eziyetleri bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. Uyguladıkları eziyetleri de ‘özgürlüğe kavuşma’ olarak niteliyorlar.

İnsanların bu ağır sorumluluğu bu denli kolay alması gerçekten akıl alır gibi değil. Sorumluluk duymak bir yana, duygu yoksunluğunu giderememiş kişiler çoğunlukla ve bilinçsizce bu yoksunluklarını çocuklarıyla gidermeye çalışıyor. Çocuğun hayatta kalabilme güdüsüyle birlikte ailesinden gelen her şeyi kabul etme, her şeye uyum gösterme yeteneği de bu olumsuz durumu otomatik olarak istismara çeviriyor. İstismar edilerek büyüyen çocuklar hem istismara açık oluyor, hem de istismar etmeye meyilli.  Tam bu noktada transaksiyonel analizin kapısını çalmak mümkün görünüyor. Yani ‘yetenekli çocuğu’, Drama Üçgeni’ndeki kurban-kurtarıcı-zorba rollerinde salınan bir yaşam üslubu döngüsünün beklediği de söylenebilir.

Yetenekli çocuklar gerçekliği çarptırarak, yaşadıklarını ussallaştırarak hayatlarını katlanılabilir hale getiriyorlar. Erken yaşta bilinç dışına itme sanatını icra etmeye başlayan çocuk, yetişkinliğinde hem çocukluğundaki travmaları ve içindeki duygusal yoksunluğu reddetme hem de karşılaştığı istismarları anlamlandırma konusunda bahanelere, inkarlara, acısını başkasından çıkarmalarla dolu yön değiştirmelere başvuruyor. Ancak bu sahte hayatlar, geçici bir savunma mekanizması kadar çözüm sunabiliyor.

Gerçek bir yüzleşme olmadığı taktirde, içinde bulundukları sahte benlikle ‘kendi olamama durumu’ bunalımdan başka bir şey getirmiyor. Kendi olmanın ne olduğunu bilemeyen yetenekli çocukların büyümüş hali, etraflarında kendi olmak isteyenlere de yer açmıyor. Bir zamanlar kendisinin kullanıldığı gibi, yetenekli çocuk da büyüdüğünde gücünün yettiğini kullanmaya, istismar etmeye devam ediyor. Döngü böylece sürüyor.

Miller’ın kitabında, istismar ve sahte benliğe sıkışmış bir çocukluğun, -ki yoğun bir kusurluluk şemasıyla sonuçlanır her seferinde-  narsistik, grandiyöz kişiliklere yol açtığını anlatan bölüm (Aşağılanmanın Kısır Döngüsü) sosyal psikoloji açısından oldukça değerli. Aşağılamayla büyüyen çocukların şiddete, başkalarını hakir görmeye, farklılıklara tahammülsüzlüğe meyleden kişilikleriyle şekillendirdiği toplumun katı ideolojik yapısına bolca vurgu yapıyor bu bölümde Miller. Toplumu psikanalizle okumayı seven Erich Fromm’a göz kırpan yazar, nasyonalist- faşist akımların ve yabancı düşmanlığının/öteki nefretinin ‘ezilmiş çocuğun büyüklük tutkusuyla’ yükseldiğini savunuyor.   

Yetenekli Çocuğun Dramı sadece çocuğa bakım verenlerin okuması gereken bir kaynak değil. Kitap, çocukluğuyla tanışıp barışmak isteyenlere ve hatta içinde yaşadığımız toplumdaki bunca kötülüğü, birbirine tahammülsüzlüğü, tektipçiliği anlamlandırma çabasında olanlara da yol gösterici nitelikte.

‘Her yaşam yanılsamalarla doludur; bu da gerçek bize çoğu zaman dayanılmaz göründüğü içindir. Yine de gerçek bizim için o denli vazgeçilmezdir ki ona varamamış olmayı ağır rahatsızlıklarla ödüyoruz.’  -Alice Miller

‘Erken yaşlarda karşı karşıya kalınan acımasızlıkların bilinç dışına itilmesi bazı kimseleri –geçmişin acı gerçeğini kendilerinden gizlemek ve incitilmiş çocuğun çaresizliğini hissetmemek için- başkalarının yaşamını ya da kendi yaşamlarını yıkmaya, yabancıların yaşadığı evleri ateşe vermeye, öç almaya ve bütün bunları ‘vatanseverlik’ olarak sunmaya iter.’- Alice Miller

‘Duygularıyla dürüstçe, kendini aldatmadan başa çıkabilen bir insan, onları ideolojik bir çerçeveye oturtmak ihtiyacında olmaz ve bu yönüyle kimse için bir tehlike değildir.. Dünyadaki bütün nasyonalistlerin aynı uluslararası üniformayı giymiş gibi birbirine benzemesinin nedeni, yaşamdan nefret ederek yıkıcılığa tutkun olmalarıdır. Bu yıkıcılık, çocukluktaki acıların öyküsünden beslenir.’ -Alice Miller

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir