zihinsel katılık
PSİŞİK HALLER

Zihinsel Katılık: En İyi Biz Biliriz

Bir gezginin Afganistan’da nar suyu içtiği görüntüleri izliyorum. Manuel bir meyve sıkma aletiyle nar sıkan Afgan kıyafetli sokak satıcısının el tezgahındaki iri narlara bakıyorum. Afganistan ve nar. Bir kaç salise afalladığımı fark ediyorum. Afganistan için zihinsel kısa yolum nar değil çünkü. Savaş ve göç.

Afganistan’a hiç gitmemiş olsam da, yıllardır zihnimin maruz kaldığı datalar- akademik siyasi tarih ve bölgesel politikalar, antropolojik ilgi, filmler, görseller, Afgan mülteci ailelerle yakınlığım zihnime işlemesi için Afganistan’la ilgili pek çok bilgi vermesine rağmen ilk gelen kestirme kodun savaş ve göç olması üzerine düşünüyorum. Oysa bolluk ve bereketle özdeşleştirilen, Yelda gecelerinin vazgeçilmez meyvesi olan narın o kültür için anlamını biliyorum. Yine de nar ve Afganistan arasında bir bağlantı kurabilmek için bilişsel bir çaba harcıyorum. Binlerce yıllık kültürü, milyonlarca yaşanmış hayatı, uçurtma festivaliyle eğlenen çocukları mesela ya da şarkı söyleyen kadınları, tüm bunları savaşa indirgeyen zihnim, ne katısın.

Zihinsel Katılık

İnsanın iç dünyasına yaptığı yolculukta karşılaştığı en büyük engellerden biri, zihinsel katılık. Literatürde daha çok bilişsel katılık olarak geçen bu olgu, yeni durumlara uyum sağlamaya yarayan bilişsel esnekliğin zıttı. Zihinsel katılık, beklenmeyen durumlarda karar vermekte zorlanmaktan kişinin kendisine hiç benzemeyen öteki ile ilişkisine kadar yaşamındaki pek çok noktada davranışlarına yön veriyor. Bu olumsuz yön verme, kişinin akışında ve huzurlu bir hayat yaşamasına da başkalarıyla kurduğu ortak yaşam alanına da bir set çekiyor. Bireye ve içinde bulunduğu topluma etkilerine değinmeden önce zihinsel katılığa biraz daha yakından bakalım.

Zihinsel katılık, bizim için gereksiz hatta zararlı inanç ve davranışlarımızı değiştiremediğimiz bir çeşit ‘saplanıp kalma’ hali. Buna yakın bir kavram da ‘sabit fikirlilik’ olabilir. Ancak zihinsel katılık gündelik yaşamımızdaki alışkanlıklarımızı da kapsadığından ve bize gayet olağan geldiğinden, sabit fikirlilik kadar belirgin bir şekilde fark edilemeyebiliyor. Zihinsel katılığı sabit fikirli, etrafına at gözlüğüyle bakan, kendinden başkasına yaşam hakkı tanımayan zihinsel bir sürece giden yola döşenen taşlar gibi düşünmek mümkün.

Esnek bir zihin çok yönlü düşünebilir, farklı fikirlere ve bakış açılarına açık olur, farklı durumlara hızlı uyum sağlar, değişimi ve farklılığı tolere eder. Özgür ve yaratıcıdır. Katı bir zihinse tüm bunların tam tersine yönlendirir. Belirsizliğin ortadan kalkması ve kontrol altına alma isteğiyle pekişen güvenlik ihtiyacı, farklı spektrumda zihinsel katılıklar sunar insana.

Kendimize yönelik bir farkındalık geliştirdiğimizde, kendimizi dışarıdan bir gözle izlediğimizde görebiliyoruz zihinsel katılık oluşturduğumuz hallerimizi. İşe hep aynı yoldan gitmek, eve dönerken aynı markete uğrayıp aynı şeyler almak, sürekli aynı kişilerle aynı şekilde iletişim kurmak, aynı günlük rutinlere dalmak gibi zihnimizin kolaya kaçtığı, işleri otomatik pilotta yönettiği, kendini güvende hissettiği kısa yollar izlediği bir süreç bu. Kalıp yargılarla bezenip sonrasında ön yargılara giden zihinsel katılık süreci, denetim altında tutulmadığında hayatımıza kolaylıktan çok rahatsızlık, huzurlu bir güvenden çok stres ve mutsuzluk getiriyor.

Zihnimizi Katılaştıran Ne?

Zihnimizi katılaştıran şeyin kısaca güvenlik ihtiyacı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çevremizi anlamlandırırken, ego durumlarımızı korurken, yaşamda kendimize bir yer edinmeye çalışırken özgürlük-güvenlik dengesinde güvenlik eksenine kaymaya meyilliyiz. İlkel beynimiz Amigdala’nın bizi hayatta tutma çabası bu, böyle kodlanmışız. Ancak analiz yeteneğimizle- Prefrontal kortekste-tehdit algılarımızı ehlileştiremezsek, kendimizi ve çevremizi iyi okuyamazsak tehlike çanlarının bizim için her daim çalmasına izin veririz. Bu sürekli güvenlik ihtiyacı da bildiğimiz, tanıdığımız, rutin, dar, kalın duvarlarla örülü bir yaşam üslubuna hapseder bizi.

Erken çocukluk döneminde çevremizi, bizden başka olanı/ ötekini öğrenirken aldığımız bilgiyi işlerken kodlamalara başvuruyoruz. Bu esasında öğrenmeyi kolaylaştıran gruplamalarımız kontrol altına alınmadığında hayatımızı kısıtlayan ön yargılara neden olabiliyor. Hepimizin bildiği gibi sıcak bir cismin elini yakması sonucu çocuk zihninde bir genellemeye varıyor ve tüm sıcak cisimlerin onun için tehlikeli olabileceğini öğreniyor. Bu gruplama ve kodlamalar annesi tarafından terk edilmiş bir çocuğun yetişkinliğinde tüm kadınlara karşı güvensizlik geliştirmesine kadar varabiliyor. Temelde varlığımızı korumak üzere tasarlanan bu muhteşem bilişsel mekanizmanın, irade sahibi olduğunu unutan insan elinde nelere yol açtığına hem kendi hayatlarımızda, hem toplumsal örüntülerde sık sık rastlıyoruz aslında.

-Meli, -Malı’lar, En İyi Biz Bilirizciliğimiz

Zihinsel katılığın boy verdiği, dal budak sardığı en verimli toprak, –meli, -malı’lar. Bu ekleri hem kendimize hem de çevremize yönelik sık kullanıyorsak, o alanlarda zihinsel katılıklarımız var demek. Mükemmeliyetçi altyapıya sahip kişiliklerde temel yaşam ihtiyacıdır -meli-malı’lar. Hem geçmişte hem de gelecektedir bu ekler: Oraya gitmeliydim, bunu yapmalıydın, bir an önce bitirmelisin, bunu kazanmalıyım, beni anlamalı gibi.  Sadece şimdiki zamanda, şu anda yoktur –meli ve –malı’lar. Olanı olduğu gibi görebilmek ve eylemselliğimizin barınabilmesi için elimizdeki tek gerçek şans olan ‘şimdi ve burada’.

Zihnimiz bir orada bir burada uçuşup dururken biz fark etmeden bizi alıp tuhaf yerlere götürür. Çarpıklaşır, bulanıklaşır. Değiştiremeyeceğimiz keşke’lerle ve belirsiz gelecek endişeleriyle eylemsellik anımız olan şimdiyi heba ederiz. Bu şekilde daha da güçlendirdiğimiz zihinsel katılığımız insanın belki de en güzel yönünü; yaratıcılığını öldürür. Özgürlüğüyle birlikte.

Güvenlik-özgürlük dengesinde güvenliği seçen insanların ve toplumların güvenlik adı altında nasıl bedeller ödediği ayrı bir konu. Ancak bu noktada sistemin bize güvenlik-özgürlük arasında nasıl bir seçim yaptırdığına dair güncel bir zihinsel katılık örneği vereyim:  Geçenlerde okuduğum bir araştırmada insanlara iPhone’nun gerekli olup olmadığı soruluyor. Katılımcıların büyük kısmı ‘gereksiz’ cevabı veriyor. iPhone’ununuz var mı ya da alır mıydınız diye ikinci bir soru yöneltildiğinde, gereksiz cevabı veren katılımcıların büyük çoğunluğunun yanıtı ‘evet’ oluyor. Zihinsel katılığın insanı ihtiyacı olmadığını bile bile tüketime nasıl yönlendirdiğini gösteren bu küçük örnek; ırkçılık kötü bir şey diyerek ırkçı olanlara, değer ve ahlak kelimelerini dilinden düşürmeyip en adaletsiz, en ahlaksız tavırları sergileyenlere, şiddetin her türlüsüne sözde karşı olup şiddeti ‘hak edecek’ birilerini illaki bulanlara, en iyiyi hep kendilerinin bildiğini savunanlara kadar pek çok alana genellenebilir. Zihinsel katılık insana bu tip tuhaflıklar yaptırıyor işte.

Zihinsel Katılık Nelere Mal Oluyor?

Zihinsel katılık, öncelikle yeni şeyler öğrenmeyi zorlaştırıyor. Bireysel boyutta kişinin yaşamını sınırlamasına, yeni olan her şeye mesafe koymasına, dar bir alanda hep aynılıklara boğulmasına ve sonunda depresyona neden oluyor. Bir bakıma, oluşturduğumuz güvenlikli ama rahatsız konfor alanlarımızda alışkanlıklarımızla, ‘güvenli’ olarak kodladığımız insanlarla, bize iyi geldiğine inandığımız, güvende ve güçlü hissettiğimiz inançlarımızla, dogmalarımızla, kesin inançlarımızla[1], davranışlarımızla ilerliyoruz hayatta.

Yeniliklere açık olmayan, değişimden korkan, tek tipçi, atadan ne gördüyse kutsal belleyen, kendinden farklı birine yaşam hakkı tanımayan kişilere dönüşüyoruz. Nuh diyor peygamber demiyor diye etrafındakilere yaka silkeletenlerin zihinsel katılığı da kendi kanından, inancından, kültüründen, görüşünden olmayanları düşmanlaştıranların zihin dünyasındaki katılık da hep aynı temelden besleniyor.

Bize yakın olanları yanımızda tutup, bizden farklı olanları yabancı belliyoruz. En doğrusunu biz biliyoruz ve başka fikirlere tahammül dahi edemiyoruz. Bu güvenlik ihtiyacı temelli konfor alanı abartıldığında ne kadar ussallaştırılırsa ussallaştırılsın insanlık adına tutulacak hiçbir yeri olmayan savaşlar, soykırımlar, faşizan yok etme mekanizmaları ortaya çıkıyor. Yok etme mekanizmaları; kendinden başka inancı, kültürü, yaşam tarzını, fikri, cinsiyeti, hayali cemaatleri[2] ve onun cisimleşmiş hali olan bedenleri yok eden mekanizmalar.

Zihinsel katılıklarla dolu bir sistemin kurbanlarıyız ve bu sorunu bireysel düzeyde aşamamışken daha da pekiştiriyoruz katılıklarımızı, hem toplumsal hem de daha geniş anlamıyla siyasi olarak. Toplum olarak birbirimizden nefret eder hale getirilişimiz, kalın duvarlara hapsoluşumuz, hep çaresiz hissedişimiz, farklı olandan korkularımız, herkes bize benzesin isteyişimiz.. Böyle sıralayınca zihnimiz hep bir ‘ama’ buluyor öyle değil mi? İnsan böyle bir varlık işte. Yüzleştiğinde ortaya çıkan sonucu itinayla ussallaştırma ustası. Tabi hala usallaştırma çabasına girmesi için biraz utancı kaldıysa.

Değişim İçin Zihinsel Esneklik

Şu an bulunduğumuz odaya girmek üzere olan vahşi bir kaplan varmış gibi kasılan kaslarımız, gerilen sinirlerimiz, her daim stresle dolu bedenlerimiz bize bir şey anlatıyor olmalı. Eğitemediğimiz zihinlerimizde bir şeyler ters gidiyor. Amigdalalarımız hep tetikte, hep güvenlik arayışında. Zihnimizi dahi özgürleştiremiyoruz teyakkuz halinde olmaktan.

En ufak bir krizde çaldığımız tehlike çanları zihnimizi yalancı bir çobana benzetiyor. Büyük tehditler karşısında uyuşuk kalıyoruz bu kez. Sistem buna nasıl da elverişli kurgulanmış. Hayali düşmanlar yaratarak alarm mekanizmamızı bozmaya elverişli zihinsel katılık durumlarımız, o vahşi kaplan gerçekten geldiğinde gerekli tepkileri vermemizi de engelliyor. Edilgenliğimize edilgenlik kattığımız bu sistemde topyekun bir iyileşme beklemek, bir kurtarıcı-Mesih’in gelmesini ummak da bir nevi zihinsel katılık gibi görünüyor. Oysa kestirme sonuçlar beklemek yerine kendi katılıklarımızla yüzleşip seçimlerimizi daha özgür, hayatımızı daha yaratıcı kılmak mümkün.

Şimdi kendinizden başlayarak zihinsel katılık oluşturduğunuz durumlara bakmaya ne dersiniz? Yapamam-edemem’lerinize ve yapmalıyım, ‘olmalı’larınıza da. Yakınlarınızla ilgili genellemelerinizdeki haklılık payınızı ölçün. Sonra çemberi genişletin. Tabulaşan davranışlarınıza, zihninizin yaratıcılığını öldüren söylemlerinize bakın. Bugün hiç dinlemediğiniz tarzda bir müzik dinleyin mesela. Ya da asla yemem dediğiniz bir yemeği pişirin. O suratsız komşunuza iyi günler deyin. Farklı deneyimlere kendinizi açtığınızda ne hissettiğinizi yoklayın. Bazen en kolay sonuç veren şeyler basit olanlar oluyor ama katılaşan zihinlerimize bunlar en zor ya da en işlevsiz olarak görünebiliyor. Kontrolü ele geçirmek, biraz da kendimizi şaşırtmakla oluyor aslında. Zihnimiz için bu tam da böyle işliyor. Ne kadar esnekse kontrol o kadar sizde.    

Görsel: Roman Odintsov


[1] Kesin İnançlılar, Eric Hoffer

[2] ‘Hayali Cemaatler, Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması’, Benedict Anderson.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir